İnsan sağlığında aşının yeri ve önemi tartışılmaz bir gerçektir. Tarihten çıkarılan acı dersler, aşıyı hayatımıza vazgeçilmez bir şekilde yerleştirmiştir. Tarih boyunca yapılan aşı çalışmaları, sağlıklı bir neslin ortaya çıkmasında ve hastalıklarla mücadelede büyük bir öneme sahiptir. Aşının bulunması ve tarihsel sıralanışı itibariyle yapılan çalışmalar, günümüzde kullanılan aşıların temellerini atmış ve tıpta yeni sayfalar açılmasına neden olmuştur. Bu aşılar arasında kuduz aşısı da bulunmaktadır. Kuduz aşısını bulan Louis Pasteur, bu buluşuyla adını tarihe altın harflerle yazdırmıştır.

Joseph Meister isimli bir çocuk, kuduz bir köpek tarafından 14 yerinden ısırıldığında, anne ve babası çocuğu Louis Pasteur'e getirdiler. Pasteur, daha önce sadece hayvanlar üzerinde denemiş olduğu kuduz aşısını çocuğa uygulamakta tereddüt etti. Ancak, yanında bulunan iki hekimin, çocuğun kuduz hastalığından her halükarda öleceğini ve başarılı olunursa kuduz hastalığına bir çare bulunabileceğini söylemesi üzerine Pasteur denemeye karar verdi. Aşının başarılı olması, bu öldürücü hastalığın önlenmesi ve aşıların geliştirilmesi adına büyük bir atılım oldu.

Kuduz virüsü insana ya kuduz bir hayvanın ısırması, yani cildin hayvanın dişleriyle yaralanması ve tükrükle bulaşması sonucu ya da ciltteki açık bir yara veya sıyrığın ya da mukoz membranların hayvanın tükrüğü veya beyin dokusu gibi virüsü taşıyan materyalle teması sonucu bulaşır. Bu durumlar dışında, kuduz hayvanı sevmek, dokunmak vb. hallerde bulaşma olmaz. Virüsün nadir bulaşma şekilleri arasında göz nakli ve laboratuvarda aerosol şeklinde kuduz virüsü solunması sayılabilir.

Kuduz aşısı olan HDCV'ye ilişkin enjeksiyon yerinde ağrı, şişlik ve kızarıklık %75'e varan sıklıkta görülebilir. %5-40 oranında baş ağrısı, halsizlik, kas ağrısı, bulantı ve karın ağrısı bildirilmiştir. Alerjik tepkiler son derece nadirdir. Kuduz aşısı bir virüs aşısı olup, gebe kadınlara yapılmasında sakınca yoktur. Kuduz aşısı, kuduzla karşılaşma ihtimali yüksek kişilere (örneğin, veterinerler, kuduz virüsü ile çalışan laboratuvar personeli, sahada çalışanlar gibi) temas öncesi koruma amacıyla uygulanmalıdır. Bu kişilerde risk devam ettiği sürece her 2 senede bir rapel (ek) doza ihtiyaç vardır.

Pasteur, 1822 yılında Fransa'nın Dole kentinde doğmuştur ve özellikle kuduz hastalığına karşı açtığı savaşla adını bilim tarihine altın harflerle yazdırmıştır. Arbois Ortaokulu ve Besançon Koleji'nde okuyan Pasteur, daha sonra Yüksek Öğretmen Okulu'na girmiştir. Bu okula giriş sınavında 15. olduğunu öğrenen Pasteur, okula daha layık bir öğrenim görmek amacıyla bir yıl daha beklemiş ve sonraki yıl girdiği sınavda 4. olmuştur. Böyle bir tutum, onun bilime ve öğrenime gösterdiği dikkatli saygının açık bir göstergesidir. 1848'de stajyer, 1849'da doktor olmuştur. Pasteur'ün mayalanma konusundaki buluşu, havadaki bazı mikropların insanlar için faydalı olduğunu ortaya çıkarmıştır.

Şarap, sirke, bira ve süt gibi maddelerin "pastörize" edilmesi, Pasteur'ün bu dönemdeki dikkatli çalışmaları sonucunda gerçekleşmiştir. Pasteur sadece bu alandaki çalışmalarıyla kalmamış, Fransa'nın güneyindeki ipekçilik endüstrisini tehdit eden ipek böceklerine musallat olan "karataban" hastalığını önlemiş, koyun ve inek gibi hayvanları kırıp geçiren "şarbon" hastalığının mikrobunu ve buna karşı aşıyı da bulmuştur. Cerrahi hastalıklarda mikropları öldürerek kangren tehlikesinin önüne geçmek yolundaki çalışmaları, yine tıp alanında saygıyla anılması gereken başarılarından biridir.